Şimdi son bi bira daha açar,
Gökyüzüne bakarım biraz,
Durur düşünürüm,
Sabahı tahmin ederim,
Sonraki geceyi hayal ederim,
He bitanede sikindirik bi şiir yazarım
Ve uyurum...
9 Ağustos 2013
21 Haziran 2013
bugün büyük sıpa'nı bırakalı tam 57. gün baba...
nasıl yazıcam diye hep düşündüm aslında. nereden başlasam, nasıl başlasam, yada başlasam sonunu nasıl getiririm acaba getirebilir miyim ki diye hep düşündüm. içimdeki onlarca kelimeyi yüzlerce hissi yazıya nasıl dökebilirim bilmiyorum. ne zaman bir resmini görsem, ne zaman bir sözün kulağımda çınlasa; donuyorum... acaba diyorum, acaba gitti mi gerçekten? sonra resmine bakıyorum, o güzel yüzlü adama kıyıp hangi toprak kabul ederdi ki yanına, gitmiş olamaz diyorum... ve göz yaşlarım akıyor usulca...
özlüyorum onu, bana kızmalarını, şarkı söylemelerini, bazı şeyler üzerinde fikir alışverişi yapmalarımızı özlüyorum baba. bazı şeyleri yapmamızı istemdiginde, sana karşı geldigimzde bize söyledigin cümle hep aklımda baba... ''yarın bir gün biz olmıycaz oğlum, o zaman anlıycaksın beni'' bu söz hiç çıkmıyor aklımdan, ve ne zaman düşünsem bu olanları hep ağlıyorum, şimdi ki gibi..
odamda defterimin üstüne yazılmış bir yazını gördüm baba, büyük harflerle yazmışsın, bize olan tüm özlemini oraya kazımışcasına; '' SİZİ ÇOK ÖZLEDİM ''.
sensizlik zor baba, kanadı kırık bir kuş nasıl zorlanırsa ayakda durmaya, bende öyleyim. tek kanadım kırık...
sana hiç seni ne kadar çok sevdigimi söylemedim belki de, yada ne kadar çok özledigimi... bunların pişmanlıgını yaşıyorum hep...
haftaya geliyorum yanına baba, sınıfımı geçip geliyorum yanına.. sen gittin diye dertleşemiycek miyiz sandın? gelicem mezarının başına, saatlerle dertleşicez..
dayanamıyorum artık, duramıyorum burda...
seni çok seviyorum baba...
çok seviyorum.........
nasıl yazıcam diye hep düşündüm aslında. nereden başlasam, nasıl başlasam, yada başlasam sonunu nasıl getiririm acaba getirebilir miyim ki diye hep düşündüm. içimdeki onlarca kelimeyi yüzlerce hissi yazıya nasıl dökebilirim bilmiyorum. ne zaman bir resmini görsem, ne zaman bir sözün kulağımda çınlasa; donuyorum... acaba diyorum, acaba gitti mi gerçekten? sonra resmine bakıyorum, o güzel yüzlü adama kıyıp hangi toprak kabul ederdi ki yanına, gitmiş olamaz diyorum... ve göz yaşlarım akıyor usulca...
özlüyorum onu, bana kızmalarını, şarkı söylemelerini, bazı şeyler üzerinde fikir alışverişi yapmalarımızı özlüyorum baba. bazı şeyleri yapmamızı istemdiginde, sana karşı geldigimzde bize söyledigin cümle hep aklımda baba... ''yarın bir gün biz olmıycaz oğlum, o zaman anlıycaksın beni'' bu söz hiç çıkmıyor aklımdan, ve ne zaman düşünsem bu olanları hep ağlıyorum, şimdi ki gibi..
odamda defterimin üstüne yazılmış bir yazını gördüm baba, büyük harflerle yazmışsın, bize olan tüm özlemini oraya kazımışcasına; '' SİZİ ÇOK ÖZLEDİM ''.
sensizlik zor baba, kanadı kırık bir kuş nasıl zorlanırsa ayakda durmaya, bende öyleyim. tek kanadım kırık...
sana hiç seni ne kadar çok sevdigimi söylemedim belki de, yada ne kadar çok özledigimi... bunların pişmanlıgını yaşıyorum hep...
haftaya geliyorum yanına baba, sınıfımı geçip geliyorum yanına.. sen gittin diye dertleşemiycek miyiz sandın? gelicem mezarının başına, saatlerle dertleşicez..
dayanamıyorum artık, duramıyorum burda...
seni çok seviyorum baba...
çok seviyorum.........
7 Haziran 2013
ÇAPULCUYUM !
31
mayıs tarihinde, gezi parkı için polise karşı direniş içerisinde olan
arkadaşlarıma, kardeşlerime destek vermek için evden çıkıp taksime gittim. Taksime
vardığımda akşam üstü saat 19:00 civarı idi, ve on binlerce insan istiklal
caddesine dökülmüş hep bir ağızdan sloganlar atıp taksim meydanına doğru
ilerlemeye çalışıyordu. Bir yandan da gaz bombalarından etkilenenlere yardım
ediyorlardı. Fakat karşımızda 2 toma
zırhlısı ve 20yi aşkın çevik kuvvet ekibi vardı ve sürekli gaz bombası
atıyorlardı. Nasıl bi şansım varsa, polisin atmış olduğu bir gaz bombası 3 adım
arkama düştü ve panik halinde ne yapacağımızı şaşırdık. Herkes koşuşturup
birbirini ezmeye başladı. İyi kötü
atlattık o durumu. Bir yerden geçici olarak kendime gaz maskesi ve orada
bulunan sağlık ekiplerinden göz yanmasına karsı ilaç aldım. 1 haziran sabah saat
06:00 ya kadar çeşitli yerlerde polisle çatıştık. Ve bir süre sonra polis geri
çekildi ve taksim meydanını aldık, her geçen dakika daha çok insan geliyordu.. İlk
iki gün standart oranda kullanılan gaz bombasının miktarı gün geçtikçe artmaya
ve polisin direnişçilere karşı orantısız güç kullanma başladı ve bu daha
tehlikeli bir hal aldı.. Ama bu gezi parkı için direnen halkı yıldırmadı,
aksine daha çok alevlendirdi.. Bende görmüş olduğum şeyler yüzünden yanıma daha
çok şey aldım. Astım hastası olanlar için ilaç, kendi yaptığımız ilaçlar, yedek
kıyafet, eldiven, gaz maskesi gibi vs. Zamanla
gezi parkı içine ve çevresine; sağlık merkezleri , büfe tarzı yerler,
kütüphaneler(ücretsiz) ve taksim’e çıkan
yollara ve çevresine birden fazla barikatlar kuruldu.. Herkes bir anda kardeş olmuş bir tek şey için
direniyordu. Eczaneden yada başka bir yerden bir şey alacak olsam, ‘’Taksime mi
gidiyorsun?’’evet ‘’öyleyse bunlar bizden olsun en azından yardımımız dokunur
diyenler vardı’’ ve anladım ki birşeyler bitmemiş! Türkiyenin birçok yerinden taksim’e insanlar
gelip direnişe destek oluyordu ve bu çok gurur verici birşey. En azından artık birşeyler
için ‘’dur’’ demenin zamanı gelmişti ki gezi parkı projesi ile herkes
ayaklandı. Ben ve arkadaşlarım 6 gün boyunca sabah akşam gezi parkı ve çevresinde
koşuşturma halindeydik. Polisle mücadele
halindeyken yanımdaki arkadaşın gözünün çıktığına şahit oldum, vücutlarına
nasıl gaz bombası geldiğine şahit oldum, o insanların birbirine nasıl kol kanat
gerdiğine şahit oldum. Birden fazla ölüm ve bir hayli fazla yaralanma vakası
vardı, birçok da göz altı. Ama insanlar yılmıyordu, ve gün geçtikçe daha fazla oluyorduk. Ve gaz
bombalarına o kadar çok alıştık ki,
polisi arayıp gaz bombası istediklerini söyleyen, hadi abi ya nerde bu
gaz bombaları? Ne zaman atacaklar kaç saattir bekliyoruz burada dediğimiz bile
oldu. İşin aslı, gün geçtikçe konu 2 3
agaç olmakdan çıktı ve başka boyutlara geldi. Çünkü bu duruma getiren hükümet
ve polisti. Bu direniş 40 kişiyle başladı ve yüzbinleri buldu ve her geçen gün
daha da çok artıyor.FB-BJK-GS taraftarları hep bir aradaydı, Göztepe ve Karşıyaka
taraftarları ilk defa bir araya gelip birşeyler yaptı. Her partiden insan
vardı, akp hariç. Akp nin eli sopalı askerleri ve provakotleri vardı sadece. Ben 6 gün sabah akşam oradaydım Beşiktaş,
taksim, Dolmabahçe, akaretler gibi yerlerde cehennemin içindeydim ve bu
yazdıklarım ne olanları size anlatabilir, ne de size ışık tutar. Lakin gözü açılmamış olanların biraz olsun
gözünü açmaya birşeylerin farkına varmasına yardımcı olur. Sevgi ve saygılarımla.
Ve bunlar da boş zamanlarda çekmiş olduğum birkaç resim;
Ve bunlar da boş zamanlarda çekmiş olduğum birkaç resim;
10 Mayıs 2013
...
En çok hayalini kurduğum şey asılı durmak gözyüzünde. Başka gözün bir noktadan uzunca süre kestiremediği kadar uzakta kalmış, ama asılmış.
26 Mart 2013
Eh be!
Of..sessizliğe bak.
Bu ne güzellik tanrım!
Bu ne sade hayat!
Bu ne huzur!
Sapsarı bir sayfada,
Bir paragraf olmak gibi
Ünlemsiz,
Sanatsız…
Kafa yormayı hiç istemezdim biliyor musun?
Herkesin anladığı bir matematik işlemi olmak güzel olurdu.
İki artı iki eşittir dört gibi mesela.
İnsan olmak da neymiş.
Kitap olmak varmış bu dünyada.
Okunmayı istenmek gibisi var mı.
Saygılarımla,
Barzonunbiri.
21 Mart 2013
Temas
Bazen o kahkahaları hayranlıkla seyrederken
Hangi mutluluğun penceresinde olduğumuzu fark etmeyiz.
Siyah eşarplar
Veya gri gökyüzü
Ayrılığın mahrem yerlerini okşarken
Zevk alanın kendimiz olduğunu düşünürüz.
Bu yüzden aptalız.
Etrafında daireler çizdiğimiz koku,
Ciğerlerimize tecavüz eder,
Görmeyiz.
Kısacası bizler,
Denizin rengine aşıgız
Çünkü hiç birimiz dibini görmedik.
Saygılarımla,
Barzonunbiri
17 Mart 2013
Gece Ereksiyonu
Gün tam bitmeden, yorgana sarılmadan önce
Bir düşün:
Yatarken söndürmediğin ışıkları,
Sabahın köründeki soğuk uyanmalarını,
Taze rüya repliklerini,
Gündüz sana ne verebildi ki?
Sense aksine bugün,
Sebepsiz içtin sana yazılanları.
Yalanları kana kana çektin burun deliklerinden.
Farkına varamadın aciz!
Güneş kuzeye eserken
Gece güneyin kollarında inliyordu.
Akıyordu düşlerin paçalarından..
Karanlığını kaybeden hükümdarlık seni.
Hiç düşünmedin;
Gündüzden ne alabildin ki...
Saygılar,
Barzonunbiri.
2 Mart 2013
CAN YANIKLARI
Şimdi.. Söyleyeceğim çok şey var ama.. Toparlayamıyorum, darmadağın ya da bu kelime tam olarak nasıl yazılıyorsa öyleyim.. Dokunuyorum sadece kendime biraz.. Alelade kelimeler atıyorum şu an.. Konuşamıyorum.. Uzun zamandır ilk defa kanıyorum.. Acıyorum.. Yaşıyorum..
Ve sessizlikle uyanmaya çalışan mutsuz bir güneşin açılmamış göz kapaklarında biriken gözyaşları gibiyim.. Her an dökülmeye, veda etmeye hazır..
Ne güzel de söylemiş Hank!; '' Bir çiçeğin büyümesi bizi ne kadar kederlendiriyorsa ölüm de o kadar kederlendirmeli. Korkunç olan ölüm değil, yaşanan ya da yaşanamayan hayatlardır. ''
Bu söz gibi, o kadar çok şey var ki söylenecek, nasıl da sessizlik hakim oluyor bedenine insanın... Ağlamak geliyor içinden, gözyaşlarından birini görsün istiyor insan.. O sözcüklere dökemediği sonsuz sessizliği gözlerinde ki denizlerde bulsun istiyor birileri.. Aslında, bu insan son huzurunu istiyor..
Ve o ki; yeniden bir başlangıç yok, yeni bir ruh yok, yeni bir huzur yok, yeni olan hiçbir şey yok ve sadece hiçbir şey var!.. İşte böyle bir zamanda ararız o yeniden başlatma düğmesini.. Asla bulamayacağımız o başlangıç.. Fakat, hâlâ karar verebileceğimiz bir son var.. Sadece bir son..
Her birimiz sonumuza ulaşmak için koşturmuyor muyuz zaten? Kötü olan ise, çoğu insanın ölümü aldatmacadır.. Ölecek bir şey kalmamıştır geriye..
Saygılar,
Barzonunbiri.
1 Mart 2013
VAROLAN HİÇLİK
Varolma çabası.. Yaşamak.. Yaşamsallığa hapsolmuşluk.. Kutsanmış monotonluk.. Her şey varolma hödüklüğü içerisinde birbirinin kuyusunu kazıyor.. Kendi gerçekliği sandığı kahrolmasını masumiyetlere maske yaparak üstelik..
Varolan her varlık bir şeylerin tükenişini süslüyor.. Hediye ettiğiniz mutluluklar elbet bir gün sahteliğin yüzüne bakacak.. Acaba o gözler utanmadan yüzyüze gelecek mi ?
Gecenin karanlığının tükettiği ayın ışığı mesela.. Karanlığın büyüsüne tecavüz eden ayın cesur yansıması ya da.. Var edenin hiçleştirmesi.. Hiçlikte varolan hayat.. Farkında mısınız ?
Yaşarken kimi sevdiyseniz başkasına iteklediniz.. Kimi sevginize ortak etmediyseniz başkasına el pençe açtınız.. Hakikat sandığınız doğrularınız yalanlarınızı besledi.. Gerçekliğe yüz sürmemiş ruhunuz saydam mutlulukları içselleştirdi..
Unuttunuz çoğu kere.. Hem de çok çabuk.. Hatırlamayı ötelediniz bu sefer de.. Hep gölgenizdi aslında siz öyle sandınız.. Bedenine sarıldıklarınızın ruhundan kovuldunuz hoyratça.. Varoluşuna yardım ettiklerinizin hiçliğinde kaçtınız.. Kaçmak da denmez zaten yoktunuz nereye kaçasınız.. Var mıydınız? Olmadınız ki.. Hiç bile olamadınız..
Ben hiçliği severim olamayanları yaşayınca.. Ben varoluşu severim hiçliği anladığımca.. Gerçek anlamda varoluşu yaşayan ruh hiçliği de sahteliğe bulaşmadan yaşar.. Mutlu olduğunu sanıp tökezleyen bedenler ne o ruhun varolmasına tanıklık eder ne de hiçliğin muntazam yoksunluğuna..
Yok olmak hiçlikten başkadır.. Yokluğunda da varolur insan.. Hatırlanır.. Unuttuğunuz için hatırlamayı da nötrleştirirsiniz.. Hayatta hiç olmayı dahi beceremeyen sürülerden bunu bekler dünya..
Kendi çevresindeki bataklığı masmavi sonsuz denize tercih edenler sivrisinekleri ebedi prensleri sanarlar..
Saygılar,
Barzonunbiri
Saygılar,
Barzonunbiri
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)